Merhaba, Sayfama hoşgeldiniz. Merak edip bir uğradığınız için teşekkür ederim. "Yok, sadece uğramadım, abonesiyim" diyorsanız ona daha çok teşekkür ederim:) İnternet dünyasında benim de bir yerim olsun istedim. Ben burda sadece çok beğendiğim dokümanları ve çok güldüğüm fıkraları yayınlıyorum. Henüz hiç bir konuda yorum yapmıyorum. Şimdilik... Genelde kaynak veya yazar mutlaka belirttim. Şayet belirtmemişsem ya çok tedavülde olan bir yazıdır ya da bana aittir. Ortak özelliklerinden biri benim beğenmiş ve fikren yakın bulmuş olmamdır. Bir de derleme amaçlıdır. İstediğimiz zaman ulaşabileceğimiz bir kaynak yaratmak. Yok mu buna benzer kaynaklar? Tabiki var. Bu sayfanın ayrıcalığı bana ait olmasıdır. İlginize teşekkür ederim. Not1:Şahsıma yorum, eleştiri, tavsiye bildirmek veya doküman göndermek isterseniz saselzeta@gmail.comadresine iletebilirsiniz. Not2:Ayrıca yazıların altında "yorum" linkleri bulunuyor. İsterseniz yorum da yapabilirsiniz.
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmiş.
Sultan’ın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan bir tanesi
hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söylemiş.
Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden Sultan bunu kabul etmiş.
Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve
"Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle
çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar."
" Pek değil " demiş birinci mahkum.
" Kendime dört özgürlük sansı veriyorum.
Birincisi: Sultan bu yıl ölebilir.
İkincisi: Ben ölebilirim.
Üçüncüsü: At ölebilir...
Dördüncüsü : Belki ata uçmayı öğretebilirim..! "
Enstrüman seçmek için bir karar almam gerekiyordu. Ya keman
çalacaktım, ya piyano; ya flüt çalacaktım ya da akordeon...
Olmadı, hepsini istedim, hiçbirinden vazgeçemedim.
Yıllar geçtikten sonra her enstrümanı iyi çalabiliyordum; ama hiçbirinde virtüöz değilim.
Bir enstrümanla isim yapamadım.
Ne kemanla tanınan bir eserim var, ne de piyanoyla..
Bütün enstrümanları iyi çalıyorum, ama kimse tanımıyor beni.
Başarılı olmak için her şey değil, bir şey lazımmış.
Başarı bir verişmiş; bir şeyi alabilmek için bir şeyi vermek,
diğerlerinden vazgeçmek gerekiyormuş.
Keşke kemanı seçseydim ve diğerlerinden vazgeçseydim.
Karıma da hayatı zindan ettim, sevgililerime de... Hiçbirinden vazgeçmedim.
Yani... Evlilik sadece birisi için karar almak, ya diğerlerinden vazgeçmek...
İşte evlenirken ben bunu anlamadan evlenmişim.
Evlendikten sonra başka kadınların da olduğu bir hayatı yaşamaya
devam ettim. İçlerinden bazılarını daha çok sevdim;
ama ne onlardan birinde, ne de karımda karar kıldım.
Yıllar sonra şimdi yapayalnızım... Ne karım kaldı, ne de diğerleri...
Keşke birini gerçekten seçebilseymişim, ama yapamadım.
Tıpkı enstrüman seçimi gibi hepsini istedim ve sonuçta elim boş kaldı.
Almak için bırakmak gerekiyormuş. Dolu dolu boş yaşamak.
Hayatım boyunca yapacak çok işim oldu; hepsini yapmayı istedim.
Hangisinde "en iyi" şimdi bakıyorum, kazananlar, başarılı olanlar hep bir tek şey yapmışlar.
En iyi olmak için önce seçmek ve diğerlerini bırakmak gerekiyor.
İşte de böyle, özel yaşamda da...
Bu seçimi yapmanız gerekiyor; çünkü mutlaka bazıları daha uygun...
Bir ara ekonomik sıkıntıya düştüm. Tasarruf gerek.
Başladım her şeyden %10 kesmeye, ne anlamsız bir uğraşmış bu.
%10 daha az peynir yemek, çay içmek. Bu tasarruf çok acı verdi bana, her an hissettim.
Çok sonradan anladım; sadece taksiyle dolaşmayı bıraksam yetermiş!
Her kalemden %10 değil etkili kalemi bulmak gerekiyormuş.
Yani orada da seçim yapmak gerekiyormuş...
Her seçim bir kaybediştir! Her tercih bir vazgeçiştir çünkü...
Sabah işe gitmekle, yatakta nefis bir miskinlik fırsatından vazgeçmiş olursunuz.
Kalkar kalkmaz hayat bin seçeneği dayar burnunuzun ucuna...
'Ne giysem' telaşından, öğle yemeğinde 'Ne alırdınız?
diye başucunuzda biten garsona, 'hangi kanaldaki filmi izlesem'
kararsızlığından 'bize oy verin' diye bağrışan partilere kadar her
şey, herkes, her an sizi ısrarla bir tercihe zorlar.
Yastığınıza teslim olmuşsanız, belki dışarıda ışıl ışıl bir günden
vazgeçmiş olursunuz.
Bahar esintileri taşıyan bir elbise belki o gün yaşamınızı
ışıldatabilecekken, ağırbaşlı bir sadeliğe karar vermekle muhtemel
bir tanışıklığı tepersiniz.
Belki yemediğiniz musakka, ısmarladığınız İzmir köfteden daha
lezzetlidir. Ya da öbür kanaldaki film, o anki ruh halinize daha uygundur.
Ama yaşam, vazgeçtiğiniz şeye ilişkin ipucu vermez.
Geri dönüp, o gün gökkuşağı desenli bir elbiseyle yeniden yaşama
şansınız yoktur.
Bu seçim oyununda vazgeçtiğiniz şey, seçtiğinizden daha değerliyse
pişmanlık kaçınılmazdır.
Ama neyin değerli olduğunun kararı da yine size aittir.
Ve vazgeçtiğiniz şey bazen bir saray, bazen şöhret sahnesinin
parıltılı neonları da olsa, çoğu zaman gözünüz arkada kalmaz.
Çünkü duvarlarına sevdiğinizin kokusu sinmiş bir ev ya da
sevdiğiniz kadınla paylaşamadığınız bir saray sizin için borsada
kolay feda edilebilir değerlerdendir.
Hayata bir başka gözle bakmayı öğrendiyseniz, bu seçimde
kazandıklarını sananlara yalnızca acıyarak gülümsersiniz.
Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bazen kaybetmek en doğru seçimdir.
Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir.
Evlilik hazırlığı içindeki çift trafik kazasında ölüp Cennet'e giderler. Damat adayı durumlarını görevli meleğe anlatarak Cennet'te evlenip evlenemeyeceklerini sorar. - Bir bakayım' der görevli melek. Aradan üç ay geçtikten sonra Melek gelir ve mağdur çifte sevinçli haberi verir: - Herşey ayarlandı, sizi evlendirebiliriz! Damat adayı, peki der, 'Biz düşündük de; acaba evliliğimiz yolunda gitmezse boşanabilir miyiz?' Görevli melek gök gürültüsünü andıran sesiyle kızgın bir cevap verir: - Siz manyak mısınız? Cennet'te nikahınızı kıydırabilmek için tam 3 ay dolaştıktan sonra bir imam bulabildim. Cennette bir avukat bulmak ne kadar sürer hiç tahmin edebiliyor musunuz.....?
İki Gezgin Melek, geceyi geçirmek için oldukça varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar. Aile, pek kaba bir üslupla,meleklere yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumundaki küçük bir köşeyi göstermiş.
Melekler buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırken, Yaşlı Melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. Genç Melek, Yaşlı Meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, Yaşlı Melek hafifçe gülümsemiş:
''Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir...'' Sabah malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar. Son derece misafirperver olan fakir karı koca, sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar. Sabah güneş doğduğunda,melekler zavallı karı kocayı gözyaşları içinde bulmuşlar:
Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış.Genç Melek bu sefer öfkelenerek Yaşlı Meleğe isyan etmiş: ''Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın herşeyi vardı ama sen kalktın ona yine de yardım ettin. Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu;buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular. Ama sen o ineği de yitirmelerine izin verdin!''
Bunun üzerine Yaşlı Melek, Genç Meleğe dönerek şu cevabı vermiş: ''Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir... O zengin malikanenin bodrumunda kaldıgımız gece, duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu farkettim. Malikanenin sahibi bu kadar açgözlü olduğu için ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, ben de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz.''
Ve devam etmiş: ''Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, Ölüm Meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm.Ben de onun yerine Ölüm Meleğine ineği verdim.''
Yaşlı Melek, gülümseyerek bir kez daha eklemiş: ''Herşey, her zaman, göründüğü gibi değildir...''
Bazen, işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte. Eğer inanıyorsanız, yapmanız gereken şey sadece, her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir.Bunun böyle olduğunu, ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile...
Adam, Kayserili arkadaşının lateks-kauçuk ürünler yapan fabrikasını geziyordu... Bir ara bir otomatik makinenin başına geldi ve makineden şu seslerin geldiğini duydu; -Pisssst .PAT !.....pissst ..PAT !.....pissst....PAT !.......... Merak edip sordu bu makinenin ne yaptığını ve neden bu seslerin geldiğini. Arkadaşı cevapladı: -Bu makine biberon emziği yapıyor... Pisst sesi kalıba gelen lateksin şişirilip emzik formu aldığını, pat sesi de ucuna açılan deliğin sesini belirtir... Geziye devam edip başka bir makinenin başına geldiler. Bu makineden de benzeri sesler geliyordu ama sıralamaları farklıydı; -Pisssst...Pisssst...Pissssst...Pisssst ...PAT !..... Adam gene meraklanıp sordu; -Peki bu ne makinesi? -Bu bir prezervatif makinesidir.. -Ama neden 4 Pisst tan sonra 1 PAT sesi geliyor... Arkadaşı yanıtladı; -Her 4 prezervatiften sonra 1 tanesinin ucunu deliyoruz da ondan. Adam şaşkınlıkla ve biraz da kızarak sordu; -Ama neden..? Bu yaptığınız hiç hoş değil.. Kayserili cevap verdi.. -Öyle ama...emzikleri kime satıcaz...?
Gelin birlik olalım yarın çok geç olmadan, Gelin dirlik bulalım vazgeçin öc almadan. Nefreti yok edelim gel sen de katıl bize, İntikam eşkiyası sevgiyle gelir dize. Yedi düvel elinden kim kurtardı bu yurdu? Mehmetçik değil miydi Lazı, Çerkezi, Kürdü? Hangimizin ecdadı feda olmadı yurda? Hangi bahçeden bir gül solmadı bu uğurda? Düne kadar Bosna'da kırılırken soydaşın, Sana senden başka dost çıktı mı düşün-taşın! Asırlardır dinmedi bir bölücü ninnisi, Aynı dinden değil mi alevisi sünnisi? Bin kere lanet olsun Yezit denen deliye! Muhabbetle bağlıyız Muhammed'e Ali'ye. Duyulmuş mu dünyada böyle oyun havası? Bize mi kalmalıydı komşunun kan davası? Siyah beyaz kavgası nasıl ilginç değil mi? Bizim mezhep kavgamız daha gülünç değil mi? Geçin o sınıfları geçin kardeşim geçin, Barışta buluşalım mutlu Türkiye için! Düşman sevindirmenin ne alemi var şimdi? Milletçe kenetlenip sarılmamız kâr şimdi! Bir başka ulus var mı böyle temiz böyle saf? İnsaf edelim dostlar, insaf edelim insaf! Cemal Safi
Resmin her karesi ayrı bir ressam tarafından yapılmış. Her karenin üstünü tıklayıp o karenin alındığı resmin bütününü görebilirsiniz.Hiç bir karedeki resim aslında büyük resimle alakası yok, kareler yerlerine renk,şekil,ton olarak yerleştirilmiş. Mesela at’ın gözüne bir bakın.. http://www.muralmosaic.com/Cochrane.html
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var, der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim...
Bu sorunun yanıtını getir; kurtar kelleni der.
General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar. Kafdağı'ndaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir... Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar: Kadınlar hayatta en çok ne ister?
Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur cinsten değil...
-Evlen benimle!!! O zaman öğrenirsin ancak istediğini...
Ölümcül teklifi kabul eden General, hemen Harun Reşit'e koşar. Sorunuzun cevabını öğrendim der: Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!
Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar. Generalin hayatı bağışlanır bağışlanmasına; ama cevap karşılığında evlenmek için cadıya söz vermiştir. General verdiği sözü tutar ve evlenir cadıyla... İlk gece General gördükleri karşısında gözlerine inanamaz. Çirkin cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüştür karanlık odada...
Benim kaderim böyle... Günün sadece yarısı güzel olabiliyorum. Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışardayken mi? diye sorar cadı.
General düşünür: Sen bilirsin kararı kendin ver der. İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır... Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır.
Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,
Bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz,
Zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.
Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır.Hayatınız seçtiğiniz kadındır.
Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.
Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır...
— Bayan Jones... Beni tanıyor musunuz? Yaşlı teyze cevap verir :
—Ah evet Bay Williams sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz
taa o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belasıydınız. Sürekli
yalan söylüyorsunuz, karınızı komşunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım
dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla
kazanmak için herkesi satarsınız...
Davalının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olur. Adam
ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar :
—Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor
musunuz? Kadın yine cevaplar :
—Elbette tanıyorum. Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım.. Tembel,
ödlek ve alkolik adamın tekidir.. Etrafında bir tek dostu yoktur ve
herkes onun hala geceleri altına kaçırdığını söylüyor..Yine herkes
şokta.. Bütün salonu bir uğultu kaplar..
Hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki
tarafın avukatını da kürsüye çağırır ve ikisine de eğilmelerini
söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar...
— Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım
Bir ürün satın aldınız ve özelliklerini öğrenmek için kullanım kılavuzuna göz atmak istediniz. Ancak kılavuzun birçok dilde yazılmış olduğu halde içinde Türkçe çevirisinin bulunmadığını gördünüz.
Sinirleniyorsunuz. Ülkemizde satılan bir ürünün nasıl Türkçe kılavuzunun olamayacağını, üreticinin veya ithalatçının bu kadar mı düşüncesiz olduğunu, Türkiye’nin ve vatandaşlarının bu kadar mı değersiz görüldüğünü sorgulamak istiyorsunuz. Ama elinizden bir şey gelmiyor. Sanırım bu duruma düşen milyonlarca tüketici vardır. Artık böyle bir rezaletin önüne geçebilmek için sizin de yapabileceğiniz şeyler var.
Almış olduğunuz yerli ya da ithal malın Türkçe Kullanım Kılavuzu yoksa Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na şikayet ediyorsunuz. Satan şirkete ürün başına 156 YTL ceza veriliyor ve Türkçe kılavuzun da size ulaştırılması sağlanıyor.
Sizler de şikayetinizi http://www.sanayi.gov.tr adresinden Tüketici Şikayetleri bölümüne bildirin. Duyarsız şirketlere gereken cezaların verilmesini sağlayın.
9 MİLYONLUK YUNANİSTAN İÇİN YUNANCA KULLANMA KILAVUZU HAZIRLANIRKEN, 75 MİLYONLUK ÜLKEMİZ İSE AYNI DÜZEYDE ÖNEMSENMİYOR, NİYE ?..
Ülkemiz ve Türkçemiz bu saygıyı hak ediyor.
LÜTFEN GEREKEN HASSASİYETİ GÖSTERELİM
Tarihte ilk kez Erzurum'a ayna gitmiş. Adamın biri aynayı görüp eline almış. Daha önce hiç kendini görmediği için ölen kardeşine benzetmiş karşısındakini. Adam:- 'Ey gidi gardaşımm. Seni bi daha görmek nasipte varmış'! Aynayı eve götürüp sarılıp uyumuş kardeşine. Karısı bakmış adam bi şeye sarılıp uyuyor. Aynaya bakmış bir kadın. 'Allah belanızı vireee, bu karı da kim. Bi boka da benzese' diyerek feryat figan evden çıkar, kadı efendiye gider. Kadın:- 'Kadı Efendi adam beni bu çirkin karıyla aldattı.' Kadı aynaya bakar ve şöyle der:- 'Yav bu karıdan çok kavata benziir'
Adam kırmızı ışıkta dururken karşıda kucağında köpek olan bir çocuğun bir trafik
polisinin paçasından çekiştirdiğini görmüş ve olayı izlemeye koyulmuş.
Çocuk çekiştirdikçe polis sinirlenip "git buradan" der gibi bir şeyler yapıyormuş.
Çocuk birazdan tekrar gelip adamın paçasından çekiştirip köpeği işaret ediyormuş
ve bu olay bir kaç dakika devam ettikten sonra polis bir ara iyice kızmış ve
çocuğu oradan kovmuş. Olayı izleyen adam oraya doğru gidip polise çıkışmış:
-Ayıp ayıp! Küçücük çocuğa nasıl davranıyorsunuz!!! Polis adama dönerek:
-Yahu kardeşim sen çocuğun ne dediğini biliyor musun?
- Küçücük çocuk ne diyecek!?? Herhalde karşıya geçmek isteyecekti...
-Yok yaaa... O çocuk kucağındaki köpekle çiftleşmemi istiyor!!
Yavrularının Polis Köpeği olmasını istiyormuş!!!
Eve dönen 87 yaşındaki kadın kocasını yatakta başka bir kadınla yakalamış. Fena halde öfkelenmiş tabii. Adamı önce balkona doğru sürüklemiş... Sonrada tuttuğu gibi aşağıya fırlatmış. Eşini öldürdüğü gerekçesiyle mahkemeye çıkarıldığında yargıç sormuş: —Kocanızı neden balkondan aşağı attınız? —Madem ki 92 yaşında o işi yapıyor, uçmasını da becerir diye düşündüm....!!!!
Adamın biri yeni ulaştığı otele kaydını yaptırır. Odasına girdiğinde masada bir bilgisayar görürü ve karısına e-mail atmaya karar verir. Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan yanlış bir adrese gönderir. Tam bu sırada farklı bir yerde kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür ve bilgisayarındaki maili görür, arkadaşlarından geldiğini düşündüğü maili okuyunca olduğu yere yığılıp kalır. Odaya giren annesi yerde yatan kızını ve ekrandaki mesajı görür. Kime: Sevgili karıma Konu: Yeni ulaştım. Tarih: 16 Mayıs 2008 “Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var ve sevdiklerimize e-mail gönderebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. Her şey yarın senin buraya geleceğin düşünülerek hazırlanmış. Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.” Not: Burası çok sıcak