HOŞGELDİNİZ

Merhaba,
Sayfama hoşgeldiniz.
Merak edip bir uğradığınız için teşekkür ederim.
"Yok, sadece uğramadım, abonesiyim" diyorsanız ona daha çok teşekkür ederim:)
İnternet dünyasında benim de bir yerim olsun istedim.
Ben burda sadece çok beğendiğim dokümanları ve çok güldüğüm fıkraları yayınlıyorum. Henüz hiç bir konuda yorum yapmıyorum. Şimdilik...
Genelde kaynak veya yazar mutlaka belirttim. Şayet belirtmemişsem ya çok tedavülde olan bir yazıdır ya da bana aittir. Ortak özelliklerinden biri benim beğenmiş ve fikren yakın bulmuş olmamdır. Bir de derleme amaçlıdır. İstediğimiz zaman ulaşabileceğimiz bir kaynak yaratmak. Yok mu buna benzer kaynaklar? Tabiki var. Bu sayfanın ayrıcalığı bana ait olmasıdır. İlginize teşekkür ederim.
Not1:Şahsıma yorum, eleştiri, tavsiye bildirmek veya doküman göndermek isterseniz saselzeta@gmail.com adresine iletebilirsiniz.
Not2:Ayrıca yazıların altında "yorum" linkleri bulunuyor. İsterseniz yorum da yapabilirsiniz.

27 Şubat 2009

Mevsimler ve Hayat

Aşağıdaki resimlerde yer aynı yer. Fakat farklı mevsimlerde çekilmiş görüntüler....

Ne görüyorsunuz?

Bir de aşağıdaki yazıyı okuyun lütfen, öyle güzel ve de doğru ki...

Güzel günler, güzel mevsimler dileğimle…






Bir zamanlar dört oğlu olan bir adam varmış. Çocuklarının çok erken karar vermemeleri ve önyargılı olmamaları için onları bu konuda eğitmek istemiş. Böylece her birini uzak bir yerde duran Ağacın yanına gidip ona bakmalarını istemiş.
İlk oğlu Kışın gitmiş, İkincisi İlkbahar, üçüncüsü yazın ve sonuncusu sonbaharda. Geri döndüklerinde hepsini bir araya çağırmış ve ne gördüklerini sormuş.
İlk oğlu Ağacın çok çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söyledi.
İkinci oğlu Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı dedi.
Üçüncü oğlu başka fikirdeydi. Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir şey görmemişti.
Sonuncu oğlu hepsinin haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat dolu olduğunu belirtti.

Yaşlı Adam Oğullarına hepsinin haklı olduğunu söyledi. Çünkü hepsi farklı mevsimlerde ağacı görmeye gitmişti. Onlara bir Ağacı veya bir İnsanı kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını anlatmaya çalıştı. Ya da neye sahip olup olmadıklarını .....

Gerçekleri ancak sonunda dört mevsimi gördükten sonra görürsünüz .

Eğer kışın vazgeçersen, İlkbaharın nimetinden olursun, Yazın Güzelliğinden ve Sonbaharın bütünlüğünden de...
Bir mevsimin acısının, diğer güzel mevsimleri parçalamasına izin vermeyin.

Hayatınızı bir mevsim (bir dönem) yüzünden yargılamayın....


Diyafon :)

Delikanlı sevgilisini aksam eve bırakır. Evin önünde masum bir fısıltıdan sonra ateşlenir. Bir elini duvara dayayarak·

-’Beni bir öper misin’..? der. Kız:
-'Deli misin evin önünde annemler görür' der.. Erkek:
'Ne olacak canım bu saatte kim görecek, ne olur seni çok seviyorum... Kız:
-'Ben de seni ama olmaz...'
Erkek çok ateşli tabi devamlı ısrar eder. Bir ara aniden merdivenlerin ışığı yanar ve kızın küçük kız kardeşi belirir.
Küçük kız:
-'Babam diyor ki öpecekse öpsün, gerekirse ben öpecekmişim, o da olmazsa kendisi gelecekmiş ama o hayvan oğlu hayvana söyle elini diyafonun düğmesinden çeksin dedi''

Alkışlarrr : ))

Yolcu müsait bir yerde inmek ister ama dili sürçer:
- Şoför bey mübarek bi yerde inebilir miyim?
- Şu ilerdeki caminin önünde bırakayım teyze seni...
........................................................................................
Kadın:
- Kızım dur! Ben vereyim benim ki bozuk zaten...
Kızı:
- Aman ne olacak sanki nasılsa benimki de bozulacak, ben vereyim!
........................................................................................
Oğlum bu Eminönü'nden geçer mi?
- Yok teyze biz Taksim'e çıkıyoruz.
- Hah tamam oğlum siz gidin ben gelmeyeceğim.
.......................................................................................
Yolcu:
- Abi Heykel'e çıkıyo mu?
Şoför:
-Yok abi, yanından geçiyo.
........................................................................................
Arkadaki aksi teyze öndeki uzun saçlı delikanlıya seslenir:
- Kızım şurdan bir kişi uzatır mısın?
- Ben kız değilim!
- Amaaaan ne bileyim kız mısın dul musun, uzat işte.
........................................................................................
Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum. Sigaramın kalmadığı
aklıma gelince önünde durduğum Tekel bayiine girecekken minibüs geldi.
Apar topar bindim. Şoföre parayı uzatıp,
- Bir Monte Carlo' dedim! Adam birkaç saniye yüzüme bakıp:
- Abi bu Bakırköy'e gider' diye cevap verdi!

........................................................................................
- Mükemmel bir yerde inebilir miyim?
Yolcunun kafası karışık sanırım, kendisi de dolmuştakilerle birlikte
güler söylediğine şoför kadını indirirken:
- Buyrun size layık değil ama!
........................................................................................
Yolcu müsait bi yerde inmek ister ama dili sürçer:
- Müsait bi yerde iner misiniz?
Şoför:
- Niye sen mi kullancan???
........................................................................................
Rumeli-Hisarüstü otobüsüyle Taksim'e doğru gidiyoruz. Adamın biri
Beşiktaş dolaylarında gayet aceleci bir tavırla:
- Kaptan orta kapıyı rica edebilir miyim?
Bizim şoför olaya hakim:
- Tabi abi ayıp ettin. Al götür senden kıymetli mi .........................................................................................
İstanbul'dayiz... Dolmuşa bindik, dolmuş doldu,tam kalkıcak, elemanın
biri açtı kapıyı. İçerde tıkış tıkış oturmuşuz, önde 3 kişi arkada 4
... Eleman hala bir umut sordu:
- Kaptan, yer var mı?
Şoför de arkasını dönüp cevap verdi:
- Bilmiyorum, üst kata bi bak bakalım...
........................................................................................
Pek dolu olmamasına rağmen minibüs hareket etmek üzereydi. Tam o anda
kavga ettikleri her hallerinden belli olan iki arkadaş minibüse
bindi. Birbirlerinin yüzüne bile bakmıyorlardı. Çocuklardan biri şoföre
parayı uzattı:
- Abi bir öğrenci bir de hayvan alır mısın? :)

Angut Kuşu


Angut'un Sadakati

Herkesin haksız bir şekilde kullandığı bir ifadedir 'Angut'.
Biri laftan anlamayınca, boş boş bakınca ya da aptallık edince hemen 'Angut musun?' der günümüzün insanı.

Angut'un aslında bir kuş olduğunu bilmeyen bir sürü insan var ülkemizde.

Özelliği nedir bilir misiniz?

Angut kuşunun eşi öldüğü zaman yanına o anda başka bir yırtıcı hayvan veya bir insan gelse dahi gözlerini bir dakika bile eşinin ölüsünün üstünden ayırmadan o da ölene kadar onun başucunda bekler.
İşte bu canlının yaptığı en büyük 'Angut'luk budur. Ayrıca
bu olay bütün Angut kuşları için geçerlidir, arada bir görülen
bir şey değildir. Dişi olsun erkek olsun bütün Angut kuşlarının
Çok ürkek bir hayvan olmasına rağmen eşinin ölüsünün başında
bekleyen Angut kuşuna elinizi uzatsanız dahi oradan kaçmaz.
Hani derler ya 'Angut gibi bakmasana' diye...

Keşke herkes Angut gibi bakabilse değer verdiklerine.
Bundan sonra bazılarına 'Angut' demeden önce bir kere daha düşünün.
Bir "Angut" bile olamayan o kadar çok insan var ki artık günümüzde...

Ord.Prof.Dr. Sadi Irmak

Ord.Prof.Dr. Sadi Irmak’ın anısı.

"İstanbul Üniversitesi’nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm:

"Avrupa'ya talebe yollanacaktır. "

Allah Allah, dedim! Ülke yıkık dökük, her yer virane, Lozan yeni imzalanmış, bu durumda Avrupa'ya talebe... Lüks gibi gelen bir şey...Ama bir sansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk, "Berlin Üniversitesi’ne gitsin." diye yazmış.Vakit geldi, Sirkeci Garı 'ndayim;ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir post müvezzi (dağıtıcı) ismimi çağırdı.
"Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var."

"Benim" dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:


"Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz."

İmza
Mustafa Kemal


Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme" dedim."

"Düşünün 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?"


Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.Ben kim miyim?
Ben sadece iki satirlik bir telgrafın yarattığı bilim adamı Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ım

Pes Yani :)

3 adam oturmuş eşlerine aldıkları hediyelerden bahsediyorlarmış.
Birincisi demiş ki, 'karıma öyle bir hediye aldım ki, 6 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.'
Diğer ikisi anlamamışlar. 'Ne aldın?' diye sormuşlar. 'Beyaz bir Porsche aldım. Çok mutlu oldu.' diye cevap vermiş.
İkinci adam demiş ki, 'Bende geçen doğum gününde karıma 4 saniyede 0'dan 100'e çıkan bişey almıştım.' Hemen anlamışlar tabi ki: 'Heey, yoksa Ferrari mi aldın?' Adam gülümsemiş: Evet, kıpkırmızı bir Ferrari aldım. Gerçekten de ona çok yakıştı.'demiş.
Bu sefer üçüncü adama sormuşlar: 'Peki sen ne aldın karına?' Adam demiş ki: Ben öyle bişey aldım ki; sadece 2 saniyede 0'dan 100'e çıkıyor.' Adamlar şaşırmışlar: 'Atıyorsun!' demişler, 'Öyle bir araba olmaz ki!' Adam cevap vermiş: 'Araba aldığımı kim söyledi? İşte bunu aldım demiş. Ne aldığını görmek için tıklayın... http://img193. echo.cx/img193/ 7475/adsz8oj. jpg

Şapka :)

NEYİN DAHA KIYMETLİ OLDUĞUNU MALIN SAHİBİ DAHA İYİ BİLİR.


Yaşlı kadın geminin güvertesinde denizi seyrediyormuş..
Hava çok rüzgarlıymış ve şapkası uçmasın diye iki eliyle sıkı sıkıya
tutuyormuş... Derken bir genç adam teyzemize yaklaşmış:

'Hanımefendi, kabalık etmek istemem ama rüzgardan eteğinizin havalandığını bilmeniz
gerek diye düşündüm...'
' Ne yapabilirim, bu şapkayı iki elimle ancak tutabiliyorum,
yoksa bırakayım uçsun mu?'
'Ama hanımefendi ben demek istedim ki eteğiniz havalandıkça bazı yerleriniz görünüyor!!!' Teyzemiz adama söyle bir bakmış ve gülümsemiş:
'Evladım... Eteğimin altından görünen 85 senelik ama ben bu şapkayı dün aldım!!!'

Şerefine

Neden içki içilirken ŞEREFİNE denir ?‏

Her ülkenin kendine has deyişleri vardır bu konu ile ilgili.

Kimi Sağlığına der, kimi Mutluluğuna...

Ruslar Nazdarovya der,Bulgarlar Izdrava...

Biz de ise konu daha hoş ve de farklıdır...

Biz "şerefe" ya da daha da özelleştirip "şerefine" deriz...

Eee bize de bu yakışırdı dimi...

Bu " şerefe" sözünün nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi ya da niye "şerefe" dendiğini?

Cevabı evet olanlar için, kısaca şöyle anlatabiliriz...

Zamanın zaman olduğu dönemlerde, içki içmek bir adap, usül işiymiş.

İçki masasına oturan ağır abiler içmeye başlamadan önce kendi aralarında şu anlaşmayı yaparlarmış;

" Arkadaşlar, bu meret şişede durduğu gibi durmaz, her ne kadar yakın ahbap olsak da, bir süre sonra çenemizin bağı çözülür ve olmadık şeyler söyleyip sonradan pişman olacağımız şeyleri anlatabiliriz. Bu masada konuşulan ve anlatılanlar sadece ve sadece bu masada kalacak, söz mü?

Söz...

Şerefine mi?

Şerefine... "

O günlerde belki de bir yeminmiş bu "şerefine" sözü...

İşte tüm hikaye bu...

Kirpiiii

SİZ HİÇ KİRPİ YAVRUSU GÖRDÜNÜZ MÜ :))





Papaz Efendi :)

Sicilya nın bir kasabası varmış ki kadınları hiç rahat durmaz ikidedir kocalarını aldatırmış. Kasabanın yaşlı papazı kocasını aldattıktan sonra doğru günah çıkartmaya giden bu kadınlardan bıkmış.. 'Papaz efendi şeytana uyup kocamı aldattım' diyip karşısına geçip günah çıkartmak istediklerinde papaz sinirlenir: 'Ayıptır günahtır boyuna kocamı aldattım diyip geliyorsunuz bari ayağımız taşa takıldı diyin ben anlarım...' dermiş. Kadınlarında işine geldiği için artık kimse kocamı aldattım demez papaz efendi ayağım taşa takıldı diyerek konuyu açarlarmış.. Derken yaşlı papaz ölmüş yerine bir başka papaz gelmiş ve bakmış ki kasabanın kadınları aşırı derecede namuslu...Taşa takılıp düştüklerinde oraları buraları açılıyor diye günah çıkartmak istiyorlar..Dooğru belediye başkanına gidip durumu anlatmış ve derhal kaldırımların düzgün olarak onarılmasını istemiş ama duruma vakıf olan başkan katılırcasına gülmeye başlayınca papaz şaşırmış ve:
'Sayın başkan gülüyorsunuz ama en çok da sizin eşiniz taşa takılıyor..Lütfen yanii.'

4 Önemli bilgi

1) ULUSLARARASI ACİL NUMARA: 112

Eğer telefonunuz kapsama alanı dışındaysa ve acil bir durum var ise, 112'yi çevirin. Var olan herhangi bir network bulunup, yardım isteyebilirsiniz. Daha enteresanı, tuş takımınız kilitli
olsa dahi, 112 çevrilebilir.

2) EĞER UZAKTAN KUMANDALI ARAÇ ANAHTARINIZI ARACINIZDA KİLİTLİ UNUTURSANIZ :
Aracınızın yedek anahtarı başka birinde varsa, aradaki mesafe
ne olursa olsun, o kişiyi cep telefonunuzla arayın. Aracınızın kapısına 25- 30 cm uzakta cep telefonunuzu tutun, karşı taraf da yedek anahtarın açma
düğmesine (cep telefonuna yakin bir mesafede tutarak) basın. Kapınız
açılacaktır ve bagaj için de geçerlidir.

3) GİZLİ PİL GÜCÜ :

Eğer cep telefonunuzun pil seviyesi çok düşükse ve acil bir telefon bekliyorsanız; Nokialar, rezerve pile sahiptir. *3370# tuşlarına basarak, telefonunuzu, rezerv pille çalışır hale getirebilirsiniz.
Cihazınız pil seviyesinde %50 artış gösterecek ve telefonunuzu şarj ettiğinizde, rezerv piliniz de tekrar dolacaktır.

4) 444 0 911

Türkiye’deki tüm hastaneler ayni numarada birleşti. Acil durumlarda 444 0 911 numaralı telefon hattını arayan vatandaşlar, en yakin hastaneye en hızlı şekilde ulaşabilecek, ilgili hastaneden ambulans anında yola çıkacak. Cep telefonundan aranma durumunda ise oturulan şehrin alan
kodu ile birlikte 444 0 911 numaralı hat aranacak. Örneğin cep telefonundan (0212) 444 0 911 numarayı arayan vatandaş, İstanbul’da, kendisinin bulunduğu noktaya en yakin hastaneye en hızlı şekilde ulaşabilecek. Sabit telefonla aramada ise herhangi bir kod çevirmeden direkt 444 0 911 aranacak. Bu telefon arandığında kişiye en yakın hastaneden ambulans olay yerine gönderilecek.

KANSER RAPORU

CANCER UPDATE FROM JOHNS HOPKİNS
JOHNS HOPKİNS ÜNİVERSİTESİNDEN KANSER RAPORU

This information is being circulated at Walter Reed Army Medical Center as well.
Bu dokuman Walter Reed Army Medical Center tarafindan da dagitilmaktadir.

No plastic containers in microwave.
Mikrodalga fırınlarına plastik tabak ve kutuları koymayınız.

No water bottles in freezer.
Plastik su şişelerini buzluğa koymayınız.

No plastic wrap in microwave.
Plastik tabak örtülerini (SARAN WRAP) mikrodalga fırınına koymayınız.

A dioxin chemical causes cancer, especially breast cancer.
Dioxin isimli kimyasal madde kansere neden olur, özellikle göğüs kanseri.

Dioxins are highly poisonous to the cells of our bodies. Don't freeze your plastic bottles with water in them as this releases dioxins from the plastic..
Dioxin maddesi vücudumuzdaki hücreler için bir zehirdir. Plastik şişeleri içinde su varken dondurmayınız. Bu durumda plastik içindeki Dioxin'i açığa çıkartmaktadır.

Recently, Edward Fujimoto, Wellness Program Manager at Castle Hospital , was on a TV program to explain this health hazard. He talked about dioxins and how bad they are for us.
Gecen günlerde. Edward Fujimoto, Wellness Program Manager (Castle Hospital) bir TV programında bu sağlık tehdidini açıkladı. Dioxinlerin bizler için ne kadar tehlikeli olduğu gerçeğini anlattı.

He said that we should not be heating our food in the microwave using plastic containers...
Yiyeceklerimizi mikrodalga da plastik kutular icinde isitmamamizi istedi.

This especially applies to foods that contain fat.
Bu özellikle içinde yağ olan yiyecekler için daha o nemlidir.

He said that the combination of fat, hi gh heat, and plastics releases Dioxin into the food and ultimately into the cells of the body...

Yağ, yüksek sıcaklık ve plastiklerin bir araya geldiklerinde Dioxin açığa çıkarttıklarını ve bunun vücudumuzdaki hücrelere geçtiğini açıkladı.

Instead, he recommends using glass, such as Corning Ware, Pyrex or ceramic containers for heating food... You get the same results, only without the dioxin .
Plastikler yerine Cam, Pyrex, CorningWare yada seramikten yapılmış kapların kullanılmasını tavsiye etti.

So such things as TV dinners, instant ramen and soups, etc., should be removed from the container and heated in something else. Paper isn't bad but you don't know what is in the paper. It's just safer to use tempered glass, CorningWare, etc.
Microwave için hazır üretilmiş çabuk ısıtılabilen yiyecek paketlerini başka bir kaba aktararak ısıtınız. Kağıt çok kotu bir malzeme değil; ama içinde ne olabileceğini hiç bir zaman bilemeyiz. Pyrex, ISIcam, CorningWare gibi kapları kullanmak çok daha güvenlidir.

He reminded us that a while ago some of the fast food restaurants moved away from the foam containers to paper. The dioxin problem is one of the reasons...
Bazı zincir (fast food) restoranları yakin geçmişte plastik kutulardan kağıda geçtiler. Bunun en büyük nedeni dioxin problemidir.

Also, he pointed out that plastic wrap, such as Saran, is just as dangerous when placed over foods to be cooked in the microwave.
Ayrıca, Saran wrap ismi altında satılan tabak ve kutuların üzerine örttüğümüz ince plastik filmde mikrodalga fırınına girdiğinde diğer plastikler kadar tehlikelidir.

As the food is nuked, the high heat causes poisonous toxins to actually melt out o f the plastic wrap and drip into the food. Cover food with a paper towel instead.
Mikrodalga fırında yiyecek ışınlanırken yüksek sıcaklıklar ince plastiği eritebilir ve erimiş plastik yiyeceğinize karışabilir. Mikrodalga kullanırken yiyecek kaplarınızı plastik yerine kağıt havlu ile örtünüz.

Bottled water in your car is very dangerous.
Arabanızda bulunduracağınız plastik su şişesindeki su çok tehlikelidir.


This is how Sheryl Crow got breast cancer. She was on the Ellen show and said this same exact thing. This has been identified as the most common cause of the high levels in breast cancer, especially in Australia .
Plastik su şişeleri Sheryl Crow'un göğüs kanseri olmasının en büyük nedenidir. Plastik şişeler özellikle Avustralya’da yüksek sayıda görülen göğüs kanseri vakalarının en büyük nedenidir.

A friend whose mother was recently diagnosed with breast cancer and the Doctor told her: women should not drink bottled water that has been left in a car.
Annesi çok yakında göğüs kanseri teşhisi konulan bir arkadaşımıza doktor sunu söyledi. "Kadınlar arabalarda bırakılmış plastik su şişelerinden su içmemelidir"

The doctor said that the heat and the plastic of the bottle have certain chemicals that can lead t o breast cancer. So please be careful and do not drink bottled water that has been left in a car, and, pass this on to all the women in your life.
Doktor yüksek sıcaklık ve şişe plastiklerindeki belli kimyasallar göğüs kanserine neden olabilir. Lütfen dikkatli olun ve arabada bırakılmış plastik şişelerden su içmeyin. Lütfen bu bilgiyi etrafınızdaki bütün bayanlara iletiniz.

This information is the kind we need to know and be aware and just might save us!&n bsp;
Bu bilgi kesinlikle iyi bilmemiz gereken ve sakınmamız gereken bir tehlike ile ilgilidir. Bu bilgi yaşam kurtarabilir.

The heat causes toxins from the plastic to leak into the water and they have found these toxins in breast tissue. Use a stainless steel canteen or a glass bottle when you can!
Yüksek sıcaklık plastiğin içindeki toksinleri suya ve yiyeceklerimize geçiriyor ve doktorlar bu toxinleri kanserli hücrelerimizin etrafında kolaylıkla gözleyebiliyorlar.

MUMKUNSE, PASLANMAZ CELIKTEN BIR TERMOS YA DA CAMDAN YAPILMIS SISELER, KAPLAR KULLANALIM

Kaktüs


Kaktüs !
"Bu dikenli bitkinin ne işe yaradığını ne için yaratıldığını bileniniz varmı ? Unutmayın ki dünyadaki herşey bi amaçla yaratılmıştır. Mesela kaktüs radyosyonu emmekte. Bu yüzden en büyük nükleer santral yakınlarında tonlarca kaktüs bulunmakta. Ayrıca geçenlerde İstanbul'da bir banka şubesi tam 250 adet kaktüs siparişi verdi. Ne için? Bilgisayarların yanına koymak için. Herkes evinde hatta her odada mutlaka kaktüs bulundurmalı."

Diyor bilenler.