HOŞGELDİNİZ

Merhaba,
Sayfama hoşgeldiniz.
Merak edip bir uğradığınız için teşekkür ederim.
"Yok, sadece uğramadım, abonesiyim" diyorsanız ona daha çok teşekkür ederim:)
İnternet dünyasında benim de bir yerim olsun istedim.
Ben burda sadece çok beğendiğim dokümanları ve çok güldüğüm fıkraları yayınlıyorum. Henüz hiç bir konuda yorum yapmıyorum. Şimdilik...
Genelde kaynak veya yazar mutlaka belirttim. Şayet belirtmemişsem ya çok tedavülde olan bir yazıdır ya da bana aittir. Ortak özelliklerinden biri benim beğenmiş ve fikren yakın bulmuş olmamdır. Bir de derleme amaçlıdır. İstediğimiz zaman ulaşabileceğimiz bir kaynak yaratmak. Yok mu buna benzer kaynaklar? Tabiki var. Bu sayfanın ayrıcalığı bana ait olmasıdır. İlginize teşekkür ederim.
Not1:Şahsıma yorum, eleştiri, tavsiye bildirmek veya doküman göndermek isterseniz saselzeta@gmail.com adresine iletebilirsiniz.
Not2:Ayrıca yazıların altında "yorum" linkleri bulunuyor. İsterseniz yorum da yapabilirsiniz.

28 Mayıs 2008

Eşeğin Hikayesi


Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine
düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör
bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak
dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek
isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde
kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Sesini
duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde
melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda
kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar
verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla
örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak
attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde
silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an
biraz daha yükseldi. Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı
açık bakakaldı. Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Toz toprakla
örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp
sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır...!!!

Can Dündar'dan 19 Mayıs Yazısı

Gencim, milliyetçiyim, milletten şikâyetçiyim’

Ankara Genç İşadamları Derneği bir “gençlik araştırması” yaptırdı.
Sonuçlardan çıkan manzara şu:
Gençlerin kafası karışık...
* * *
Ailelerinden dayak yiyorlar.
“Kendine kimi örnek alıyorsun?” diye sorunca, “Anne babamı” diyorlar.
* * *
Sigara ve içki içiyorlar.
En çok askere ve dine güveniyorlar.
* * *
Siyaseti takip etmiyorlar.
Ama “Siyasi yelpazedeki yeriniz?” diye sorunca, ağırlıkla “Milliyetçi-muhafazakâr” seçeneğini işaretliyorlar.
Yurtlarını çok seviyorlar yani...
Aynı gençler, “Yurtdışında yaşamak ister misiniz?” sorusuna yüzde 80 oranında “Evet” diye kafa sallıyorlar. Yurdun en çok dışını seviyorlar.
* * *
“Türkiye AB’ye girsin mi”ye “Hayır” cevabı veriyorlar.
Yani? “Ülkem dursun, ben gireyim” diyorlar.
* * *
“Milliyetçi gençler”, gazete okumuyor; televizyonda da sadece eğlence programı izliyorlar.
Polat gibi şekil yapmak, Koç gibi para kazanmak, Acun gibi sahillerde “sabaha kadar eğlence”ye dalmak istiyorlar.
* * *
Çoğu Türkiye’nin geleceğinden umutsuz...
Kendi geleceklerinden ise umutlular.
Yani? “Ülkem batar, ben yırtarım” sanıyorlar.
* * *
“Ülkem varsa ben de varım”, “Ülkem batarsa ben de batarım”, hatta “Ülkemi batmaktan ancak ben kurtarırım” diyen kuşakları birbirine kırdırıp darağaçlarında, cezaevlerinde yok ettiler.
“Kitap günah, örgütlenmek yasak, siyaset tuzak” diye diye, dayağı, magazini, içi kof bir milliyetçiliği vere vere, her koyunun kendi bacağından asıldığını söyleye söyleye, “Okumadan da yırtmak mümkün”ü işleye işleye, siyasete aklı ermeyen, gözü dışarıda, “Polatist” umutsuzlar yarattılar.
* * *
Madem manzara böyle, ben de gençlerin yurtdışında yırtmış idollerinden Mert İçgören’in, gençler arasında pek yayılmış şarkılarından biriyle kutlayayım, yeni kuşağın Gençlik ve Spor Bayramı’nı:
“Üç gün üç gece/ Bodrum’da eğlence/
Yanımda Ceylan, Merve ve Ece/
Teker teker ya da hep birlikte/
Üç gün üç gece, sabaha kadar eğlence.../
Kızı uçağa koydum/ iki tane kız buldum/
İyice yağladım, sonra güneşe koydum/
İki saat beklettim, çıkarıp soydum/
İkisini de yedim, ohhh doydum.”
* * *
Bayramınız afiyetli olsun!

NOT: Maalesef bu durum Türkiye'de sadece milliyetçi gençliğin değil, tüm gençlerin başınd...

Kadınlar :)

Karınızı araklayan adama verebileceğiniz en büyük ceza, 'sende kalsın' demektir.
Sacha Guitry

Evlendikten sonra erkek ve kadın, yazı-tura gibidir; asla yüz yüze gelmezler, ancak hep beraberdirler.
Hemant Joshi

Her durumda evlenin. İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz..
Socrates

Kadınlar bize her zaman büyük hedefler gösterir, ve onlara ulaşmamızı engeller.
Dumas

Hiç yanıtlayamadığım en büyük soru şu olagelmiştir: 'Bir kadın ne ister?'
Sigmund Freud

Karıma bazı sözler etmişimdir, o da bana bazı paragraflarla cevap vermiştir.
Anonim

Bazı kişiler uzun evliliğimizin sırlarını sorarlar;. Biz haftada iki kez restorana gideriz. Biraz mum ışığı, akşam yemeği, hafif müzik ve dans... O salı günleri gider, ben cuma.'
Henny Youngman

Terörizm beni hiç endişelendirmez. İki yıldır evliyim.
Sam Kinison

Fon transferi için elektronik bankacılıktan hızlı tek yol vardır ve buna evlilik adı verilir.
James Holt McGavran

Her iki karımla da talihim kötü gitti. Birincisi beni terketti, ikincisi terketmedi.
Patrick Murray

Evliliğinizi iyi götürmek istiyorsanız, 1) hatalı olduğunuzda itiraf edin, 2) haklı olduğunuzda susmayı bilin.
Nash

Karınızın doğum gününü unutmamanızın en iyi yöntemi, bir kez unutmanızdır.
Anonim

Evlenmeden önce ne yaptım, biliyor musunuz? İstediğim her şeyi..
Henny Youngman

Karımla ben 20 yıl çok mutlu yaşadık. Sonra da tanıştık.
Rodney Dangerfield

İyi bir kadın, kendisinin yaptığı her hatasında kocasını affedendir.
Milton Berle


Evlilik, kişinin düşmanıyla yattığı tek savaş şeklidir.
Anonim

Adamın biri evlenecek kadın aradığı ilanını verir. Ertesi gün aynı mesajı ileten yüzlerce mektup alır: 'Benimkini alabilirsin'.
Anonim

Birinci adam (iftiharla): 'Benim karım bir melek!'
İkinci adam: 'Çok şanslısın, benimki hala yaşıyor'
Anonim

23 Mayıs 2008

Doğa Derneği'nden


Doğa Derneği'nin "Hasankeyf Yok Olmasın" kampanyasına Avrupa'dan sevindirici tepki

Doğa Derneği'nin Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin korunması için 2005 yılında başlattığı çalışmalar Hasankeyf Ofisi'nin açılışı ile hız kazandı. 14 Mayıs 2008 tarihinde megastar Tarkan'ın katılımı ile Hasankeyf Ofisi'ni açarak "Hasankeyf Yok Olmasın" kampanyasını başlatan Doğa Derneği, Avrupa ülkelerinin yaptığı çifte standarda dikkat çekti. Kampanya başladıktan dört gün sonra Avrupa'dan gelen tepki Hasankeyf için umut oldu. Doğa Derneği'nin "Hasankeyf Yok Olmasın" sesini duyan Avrupa hükümetleri Türkiye'nin taahhütlerini yerine getirmemesi halinde, barajın inşası için gerekli olan kredi teminatına karşı çıkacaklarını bildirdiler.

18 Mayıs 2008 tarihinde Almanya, Avusturya ve İsviçre ekonomi bakanları Avusturya'nın Dürnstein kentinde bir araya gelerek Türkiye'nin çevre ve sosyal konulardaki taahhütlerini yerine getirmemesi halinde alacakları kararları açıkladı.

Almanya Ekonomi Bakanı Michael Glos, yaptığı açıklamada, 'Ilısu barajı inşası konusunda, Türk hükümetinden kesin sonuca götüren bir şey gelmemesi halinde, kredi için teminatın çekilmesinden yana karar vereceğini' ifade etti.

İsviçre Ekonomi Bakanı Doris Leuthard da, gelecek ay ortalarında bu konuyla ilgili olarak ulusal kredi teminat ajanslarının toplanacağını belirtti.

Yapılan açıklamada aynı zamanda canlı yaşamı ve türleri konusunda yeterli çalışma olmadığı belirtildi. Doğa Derneği'nin 2006 yılında hazırlayıp sunduğu bilimsel rapor, Dicle Nehri çevresindeki Önemli Doğa Alanları'nın Ilısu Baraj Projesi'nden nasıl etkileneceğini ortaya koymuştu.

Ilısu Baraj Projesi'nin finansmanının Avrupalı kredi ihracat kuruluşlarınca, Almanya, İsviçre ve Avusturya hükümetlerinin onayı ile sağlandığına dikkat çeken Doğa Derneği Kampanya Koordinatörü Erkut Ertürk "Kampanyamıza gelen ilk tepki Hasankeyf ve Dicle Vadisi için olumlu oldu, ancak yeterli değil. Çünkü bahsi geçen koşulların yerine getirilmesi neredeyse imkansız. Kampanyamıza Ilısu baraj projesinin iptalini, Hasankeyf'in UNESCO dünya mirası listesine eklenmesini ve Dicle Vadisi'nin Milli Park ilan edilmesini sağlayana kadar devam edeceğiz" dedi.

http://www.dogadernegi.org

16 Mayıs 2008

Aşk İki Kişiliktir_Ataol Behramoğlu


Aşk İki Kişiliktir
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaktadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir
Avutmaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.

Ataol Behramoğlu

12 Mayıs 2008

Doğa Derneği'nden


Doğa Derneği Hasankeyf ofisinin açılışını 14 Mayıs'ta

megastar Tarkan yapacak.

Doğa Derneği, Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin korunması için 2005 yılında başlattığı çalışmalara bölgede bir ofis açarak devam ediyor. Doğa Derneği'nin Hasankeyf ofisinin açılışını 14 Mayıs'ta megastar Tarkan yapacak.

On bin yıllık tarihi şehir Hasankeyf'in de içinde bulunduğu Dicle Vadisi dünyanın doğal ve kültürel açıdan en zengin alanlarından biri olmasına rağmen Devlet Su İşleri'nin Ilısu Barajı projesi nedeniyle tehlike altında. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki son doğal nehir ekosistemi olan Dicle Vadisi, biyolojik zenginliği ve endemik türleri nedeniyle Türkiye'nin 305 Önemli Doğa Alanından (ÖDA) dördünü oluşturuyor. Ilısu Barajı projesinin gerçekleşmesi durumunda Dicle Vadisi'nin ekolojik sistemi ve 400 kilometreye varan nehir yatağı yok olacak.

Doğa Derneği, 2006 yılında yayınladığı bilimsel raporla projenin uluslar arası standartlara uymadığını kanıtlamış ve projeden etkilenecek canlıları saptayarak Atlas Dergisi ile birlikte iki kez "Hasankeyf'e Sadakat Treni" organizasyonunu gerçekleştirmişti...

devamı http://www.dogadernegi.org

08 Mayıs 2008

Bir Kez Gönül Yıktınısa_Y.Emre

Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak'kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil
Yunus Emre

07 Mayıs 2008

Doğa Derneği'nden


Sulak alanlar kazandı. Devlet Su İşleri (DSİ) kaybetti

Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nin bir dizi maddesi ve ilgili eklerinin iptali talebiyle açtığı davayı kaybetti. Çevre ve Orman Bakanlığı’na açılan davaya Doğa Derneği, DSİ aleyhinde müdahil olarak bilimsel veriler sunmuş ve Danıştay’daki duruşmada sulak alanların kamu kaynakları kullanılarak yok edilmesine son verilmesini istemişti.

Türkiye, DSİ’nin kuruluduğu 1950’lerden bu yana sulak alanlarının yarısından çoğunu (toplam Marmara Denizi’nden büyük bir alan) kaybetti. Bu kaybın nedeni DSİ’nin Türkiye’nin su kaynakları, akarsuları ve gölleri üzerindeki tasarrufunu fizibilitesi yetersiz yatırım projeleri için kullanması. 1950’lerden bu yana yürütülen verimsiz su yatırımları bugün Türkiye’nin pek çok bölgesini ve tarım alanını susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya getirdi.

“Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği” Türkiye’nin kısıtlı su kaynaklarının korunmasında büyük önem taşıyan sulak alanları yaşatmak, geliştirilmek ve bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar arasındaki koordinasyonu sağlamak amacıyla Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü – Sulak Alanlar Şubesi tarafından hazırlanarak 1998 yılında yürürlüğe konmuştu. Ancak DSİ, bu yönetmeliğin kendi yetkilerini kısıtladığı gerekçesiyle 2005 yılnda yönetmeliğin revize edilmesini fırsat bilerek bir dizi önemli maddesinin iptaline yönelik dava açtı. Danıştay’ın verdiği kararla DSİ’nın Türkiye’nin su kaynakları konusundaki tek tasarruf sahibi olmadığı ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü – Sulak Alanlar Şubesi’nin önemi kanıtlanmış oldu.

(devamı için http://www.dogadernegi.org)

06 Mayıs 2008

Hızır ve Hıdrellez Gelenekleri

Hızır; yaşam suyu (ab-ı hayat) içerek ölümsüzlüğe ulaşmış; özellikle de baharda aramızda dolanarak, bolluk ve sağlık dağıtır. Hızır bir kişiye verilen addan çok aslında bir doğasal durumu, baharla vücut bulan yaşamın tazelenmesini imgeler. Türkiye'de Hızır’a atfedilen özelliklerin bazıları:
  • Kalbi temiz, Allah'a inanan insanlara yardım eder.
  • Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar.
  • Dertlilere derman, hastalara şifa verir.
  • Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar.
  • İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder.
  • Uğur ve kısmet sembolüdür.
  • Mucize ve keramet sahibidir.

Ülkemizde Hıdrellez Bayramı 6 Mayıs tarihinde kutlanır. Bugün Hıristiyanlarca da baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir; bu günü Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler St.Georges Günü olarak kutlamaktadırlar...

Anadolu’nun bazı yerlerinde Hıdrellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme adeti vardır. Kurban ve adaklar “Hızır hakkı” için olmalıdır. Zira tüm bu hazırlıklar Hızır’a rastlamak amacına yöneliktir.

Kutlama mekanı

Hıdrellez kutlamaları genel olarak yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Hıdrellezde baharın taze bitkilerini ve taze kuzu eti ya da kuzu ciğeri yeme adeti vardır. Baharın ilk kuzusu yenildiği zaman sağlık ve şifa bulunacağına inanılır. Bugünde kırlardan çiçek veya ot toplayıp onları kaynattıktan sonra suyu içilirse bütün hastalıklara iyi geleceğine, bu su ile kırk gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşileceğine inanılır.

.......

Gecesi

Hıdrellez gecesi ( 5 Mayıs akşamı) Hızır’ın uğradığı yerlere ve dokunduğu şeylere feyiz ve bereket vereceği inancıyla çeşitli uygulamalar yapılır. Yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağızları açık bırakılır. Ev, bağ-bahçe, araba isteyen kimseler, Hıdrellez gecesi gül ağacının altına istediklerinin küçük bir modelini yaparlarsa Hızır’ın kendilerine yardım edeceğine inanırlar.Ve aynı zamanda dileklerini kırmızı kurdaleye bağlayıp gül ağacına asarlar.

Gelenekler

1.Baht açma: Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir.

Törenler baharda doğanın ve tüm canlıların uyanmasıyla eş anlamlı olarak insanların da talihlerinin açılacağı inancıyla, şanslarını denemek için yapılır. Hıdrellezden bir gece önce bahtını denemek ve kısmetlerinin açılmasını sağlamak isteyen genç kızlar yeşillik bir yerde veya bir su kenarında toplanırlar. İçinde su bulunan bir çömleğe kendilerine ait yüzük, küpe, bilezik gibi şeyler koyarak ağzını tülbentle bağladıktan sonra bir gül ağacının dibine bırakırlar. Sabah erkenden çömleğin yanına giderek sütlü kahve içip ağızlarının tadının bozulmaması için dua ederler.

Ardından niyet çömleğinin açılmasına geçilir. Çömlekten içindekiler çıkarılırken bir yandan da maniler söylenir. Buna göre eşyanın sahibi hakkında yorumlar yapılır. Hıdrelleze özgü bu uygulama temelde bu şekildeyapılmakla birlikte, yörelere göre bazı farklılıklar da gösterebilmektedir. Son zamanlarda ise bu tören yalnızca evde kalmış kızların kısmetini açmak amacıyla yapılmaktadır.

.....

Gül dalı ve İstanbul Ahırkapı'da kutlanan Hıdrellez Şenlikleri'nden

Sonuç olarak, Anadolu’da hala görkemli törenlerle kutlanan Hıdrellez Bayramı insanlık tarihinde çok eski zamanlardan (ERGENEKON DESTANI zamanından bu yana) beri kutlanmaktadır. Farklı zamanlarda, farklı isimler altında kutlansa da Hıdrellez motiflerine pek çok yerde rastlamak mümkün olmaktadır. Baharın gelişi ve doğanın canlanması insanlar tarafından bayramlarla kutlanması gereken bir durum olarak algılanmıştır. Böylece bir bahar bayramı olan Hıdrellez evrensel bir nitelik kazanmıştır.

Hıdırellez

Hıdırellez Bayramı (Hıdrellez), Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas’ın yer yüzünde buluştukları gün olduğu savıyla kutlanmaktadır.
İslam coğrafyasına bakıldığında Hıdrellez gününün yoğunlukla Türkiye'de kutlanıldığı görülmektedir.Bir görüşe göre; Türkler'in Orta Asya'dan getirdikleri Nevruz Bayramının başkalaşmış ve İslamlaşmış şeklidir.

Hıdırellez günü, Gregoryen takvimi (Miladi takvimi)ne göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır.

6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığını gösteriyor.Hızır ve Hıdırellezin kökeni hakkında çeşitli fikirler ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları Hıdrellezin Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; bazıları ise İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yolundadır. Hıdrellez Bayramı’nı ve Hızır düşünüşünü tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı doğasal döngüler için sevinç duyulduğu görülmektedir.

02 Mayıs 2008

Barış Nedir Sevgilim?



barış nedir sevgilim biliyor musun
bir köprü müdür üstüne gölgeler düşünce çöken
halka açılamadan batan bir şirket
iki savaş arasında verilen çay molası mıdır barış
yoksa hurdacıya söylediği son sözler mi
bisikleti vurulan bir çocuğun
söyle sevgilim
Einstein'ın Roosevelt'e yazdığı mektup mudur barış
Lozan'dan gelen telefon mu Mustafa Kemal'e
çöplerini bilimin süpürdüğü bir sokak mıdır
barış yoksa
söyle sevgilim
de ki tünediği balkon uçuruma düşen yavru bir kuştur barış
saatçiyi hapse attıkları için kurulamayan bir meydan saati
ayağımızdaki paslı çiviyi bacağımızı keserek
çıkaran bir melek
de ki aptalların türküsü
oyuna getirilenlerin ülküsüdür barış
dişleri sökülmüş Asya kaplanıdır kapitalizmin sirkinde
de ki sevgilim
içine bayat pil konmuş el feneridir barış
fosforlu izleridir bayrakların üzerinde gezen salyangozların
barış düşsel beyaz buluttur bir kaleye çarpıp dağılan
kör bir toplumun tehdit dolu yazılarla kirlettiği bir defterdir
barış
kendinde bulamayıp başkalarında aradığıdır insanın
barış
halkının üzerine devrilen bir devlettir zor dönemeçlerde
açılmadığı için posta kutusunda ölen bir mektuptur
barış
patlayıp seyircileri öldüren bir futbol topudur son dakikada
bunların hiçbiri
hiçbiri değilse barış
söyle sevgilim
savaşın düş kurduğu yerlerde
hangi yüzsüzün uydurduğu bi' sözcüktür
şu dillerden düşmeyen barış
Akgün Akova

01 Mayıs 2008

1 Mayıs İşçi Bayramı

1 Mayıs İşçi Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üstündeki pek çok ülkede, resmî bayram olarak kabul kutlanmaktadır. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir.
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştı.
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.

1 Mayıs 1977'de Taksim Meydanı'nında kutlamalar

1 Mayıs 1977'deTaksim Meydanı'nında kutlamalar



Türkiye'de İşçi Bayramı ve 1 Mayıs Olayları:

  • Osmanlı Devleti döneminde işçi örgütlenmesinin en gelişmiş olduğu yer Selanik'ti ve 1911 yılında burada tütün, liman ve pamuk işçileri, 1 Mayıs gösterisi düzenleyerek bu günü kutladılar.
  • 1912 yılında İstanbul`da ilk defa 1 Mayıs kutlaması gerçekleşti.
  • 1923 yılında 1 Mayıs günü yasal olarak "İşçi Bayramı" ilan edildi.
  • 1924`te hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasakladı.
  • 1925`te çıkan Takrir-i Sükun Yasası, İşçi bayramını kutlamayı yasakladı ve uzun yıllar bu yasak geçerliliğini korudu.
  • 1935 yılında 1 Mayıs`a "Bahar ve Çiçek Bayramı" adı verildi ve ücretsiz tatil günü ilan edildi.
  • 1976 yılında uzun yıllar sonra ilk defa geniş katılımlı 1 Mayıs kutlaması Taksim'de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu`nun organizasyonu altında gerçekleşti.
  • 1977 yılında İstanbul Taksim Meydanı'nda yaklaşık 500 bin kişiyle en geniş katılımlı 1 Mayıs toplantısı düzenlendi. Ancak, göstericilerin üzerine ateş açıldı ve göstericilerden 34'ü, yaralanarak ve üstlerine ateş açılması sonucu çıkan izdihamda ezilerek öldü. 1977 yılının 1 Mayıs günü, tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçti
  • 1979`da Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul`da miting yapılmasına izin vermedi, sokağa çıkma yasağı ilan etti. Buna rağmen İstanbul sokaklarında yüzbinlere ulaşan rakamlarla korsan 1 Mayıs kutlandı.
  • 1981`de Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs`ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı.
  • 1989`da trafik polisinin açtığı ateş sonucu işçi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirdi.
  • 1996`da Taksim Meydanı'nın yasaklı olduğu gerekçesiyle Kadıköy`de düzenlenen 1 Mayıs kutlamalarına yaklaşık 150 bin kişi katıldı. Eylemin ilk dakikalarında polisin silahsız göstericilere açtığı ateş sonucu 3 kişi hayatını kaybedince, Kadıköy`de büyük bir kitlesel isyan gerçekleşti. Bu olaydan sonra Kadıköy 2005 yılına kadar 1 Mayıs kutlamalarına yasaklı kaldı. Ayrıca telsizinin sesini açık unutan bir sivil polisin göstericiler tarafından oldukça şiddetli bir şekilde dövülmesini Star Tv' nin naklen duyurması ve bir başka yerde polislerin eğlenerek seyrettiği bir linç girişimini de naklen yayınlamasıyla hafızalara kazındı.
  • 2006 yılında en geniş katılımın yaşandığı ilçe Kadıköy oldu. Çeşitli sendikalar ve gruplar saat 12:00 sularında Rıhtım Caddesi`ne yürüdü. Düzenlenen miting sonrası saat 16:00 sularında gruplar tamamen dağıldı.
  • 2007 yılında 1 Mayıs'ı tekrar Taksim'de kutlayarak aynı zamanda 1977' de olan olayları anmak isteyen grupları polis silah, biber gazı, gaz bombası kullanarak durdurmaya çalıştı. 100'den fazla kişi yaralandı.Valiliğe göre 580, diğer kaynaklara göre 700'e yakın gözaltı gerçekleşti. İbrahim Sevindik adındaki bir vatandaş hayatını kaybetti.
  • 2008 Nisan'ında, 1 Mayıs'ın "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edildi.

Tarihte Bu Gün_ 1 Mayıs

1 Mayıs

1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı, 34 kişinin hayatını kaybettiği yaklaşık 136 kişinin yaralandığı gün, tarihe Kanlı 1 Mayıs adıyla geçmiştir.

1 Mayıs 1977 günü İşçi Bayramı`nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK`in organizasyonu önderliğinde Taksim Meydanı`nı doldurdu. Katılımın yüksek olması sebebiyle kortejlerin alana girmesi uzun sürmüş, miting de uzamıştır. Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı, kısa bir süre içinde İntercontinental Oteli`nin de üst katlarından ateş açıldı.

İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başladı.Kalabalığa ateş açılıyordu fakat polis ateş açanlara değil,kalabalığın üstüne saldırıyordu. Bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşu`ndan aşağıya kaçmaya çalışan kalabalığı daha da korkutmak için bir daha ateş açıldı. İnsanlar panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam etti.

28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirdi, yaklaşık 130 kişi de yaralandı. 470 kişi göz altına alındı fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamadı. Ateşi kimin açtığı tam olarak belirlenememiş, olay halen aydınlatılamamıştır. Sular idaresinin çatısından ve otel odalarından ateş açanlar bulunamamıştır.

Kanlı 1 Mayıs olarak anılan 1 Mayıs 1977 öncesinde 1 Mayıs İşçi Bayramı için hazırlanan, "dünyayı avuçlarında yükselten işçi" logosu

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kanl%C4%B1_1_May%C4%B1s)


1 Mayıs Olayları (haberkulesi.com)
# 1977 yılında İstanbul Taksim Meydanı'nda en geniş katılımlı 1 Mayıs toplantısı düzenlendi. Ancak, devlet, göstericilerin üzerine ateş açtı ve göstericilerden 34'ü, yaralanarak ve üstlerine ateş açılması sonucu çıkan izdihamda ezilerek öldü. Dolayısıyla, 1 Mayıs
1977, tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçti
# 1979`da Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul`da miting yapılmasına izin vermedi, sokağa çıkma yasağı ilan etti. Buna rağmen istanbul sokaklarında yüzbinlere ulaşan rakamlarla korsan 1 Mayıs kutlandı.
# 1981`de Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs`ı resmi tatil günü olmaktan çıkardı.
# 1989`da trafik polisinin açtığı ateş sonucu işçi Mehmet Akif Dalcı yaşamını yitirdi.
# 1996`da Kadıköy`de (Taksim Alanı yasaklıdır) 1 Mayıs kutlamalarına yaklaşık 150 bin kişi katıldı. Eylemin ilk dakikalarında polisin silahsız göstericilere açtığı ateş sonucu 3 kişi hayatını kaybedince, Kadıköy`de büyük bir kitlesel isyan gerçekleşti. Bu olaydan sonra Kadıköy 2005 yılına kadar 1 Mayıs kutlamalarına yasaklı kaldı. Ayrıca telsizinin sesini açık unutan bir sivil polisin göstericiler tarafından oldukça şiddetli bir şekilde dövülmesini Star televizyonu`nun naklen duyurması ve bir başka yerde polislerin eğlenerek seyrettiği bir linç girişimini de naklen yayınlamasıyla hafızalara kazınmıştır.
# 2006 yılında en geniş katılımın yaşandığı ilçe Kadıköy oldu. Çeşitli sendikalar ve gruplar saat 12.00 sularında Rıhtım Caddesi`ne yürüdü. Düzenlenen miting sonrası saat 16.00 sularında gruplar tamamen dağıldı.
# 2007 yılında 1 Mayıs'ı tekrar Taksim'de kutlayarak aynı zamanda 1977 de olan olayları anmak isteyen grupları polis silah, biber gazı, gaz bombası kullanarak durdurmaya çalıştı. 100'den fazla kişi yaralandı.Valiliğe göre 580, diğer kaynaklara göre 700'e yakın gözaltı gerçekleşti. İbrahim Sevindik adındaki bir vatandaş hayatını kaybetti.

Haberkulesi.com-İstanbul Valisi Muammer Güler,''Taksim'de hiç bir gösteri ve yürüyüşe izin vermiyoruz ve vermeyeceğiz''derken Disk ve Kesk ise,''Daha geçtiğimiz hafta polis bayramı Taksim'de kutlandı biz de barışcıl kutlarımızı Taksim'de yapacağız''diyor.
Geçtiğimiz yıl da İstanbul Valisi aynı yasağı sürdürmüş ve sonuç olarak polisin çok sert müdahalesi ile yüzlerce insan yaralanmış ve göz altına alınmıştı.
Olaylar sırasında bir polis memurunun eşi ile yemek yiyen bir yaşlı vatandaşa tokat atması da kameralara yansımış ancak olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen vatandaşa tokat atan polis memurunun kimliği tespit edilememişti.

http://www.haberkulesi.com/haber_oku.asp?haber=261